1 Şubat 2011 Salı

"Şiddeti Önlemek İçin Önce ‘Erkekliği’ Gözden Geçirmeli"

Bianet - Burçin Belge, 27.01.2011

Biz Erkek Değiliz İnisiyatifi’nden Ahıska, “Erkeklik de kendi toprakları olan, sınırlarını çizmiş, sınırlarına bekçiler koymuş, kendi değerlerini oluşturmaya çalışan bir çeşit milliyetçiliğe sahip. Bu sınırlardan dışlanmış herkese yönelebilen şiddet ve ayrımcılık ise ‘erkeklik’in kurucu ögelerinden” diyor.

Biz Erkek Değiliz İnisiyatifi’nden Ufuk Ahıska, “Üzerinde fazlaca düşünmeden bir norm olarak benimsediğimiz, bize yüklediği görevleri nefes nefese yerine getirmeye çalışırken avantajlarını da sonuna kadar kullanmaktan geri durmadığımız ‘erkeklik’ halini bir an önce gözden geçirmeliyiz. Çünkü şiddetin de eşitsizliklerin de kaynağı burada” diyor.

“Erkekler 2010′da 217 Kadın Öldürdü” haberini değerlendiren Ahıska’ya göre şiddet, erkeklik kavramının kurucu öğelerinden. Şiddeti meşru kılansa erkek olarak tanımlanan gruba dahil olma, kabul görme ve ötekini uzaklaştırma kaygısı ve bunun bir an önce sorgulanması gerekiyor.

“Erkek şiddetinin eğitimle, kırlı ya da kentli olmakla ilgisi yok; bir uygarlaşma meselesi hiç değil. Kadına yönelik şiddetin temelinde ‘kadına bakış’ ve onu ‘tanımlama’ sorunu, daha da doğrusu ‘erkek olmayanın tanımlanması’ sorunu yatıyor.”

Erkekliğin sınır ötesi düşmanları
Ahıska, “erkeklik” kavramını “ulus” kavramıyla paralellikler taşıdığı görüşünde.

“Erkeklik de kendi toprakları olan, sınırlarını çizmiş, sınırlarına bekçiler koymuş, kendi değerlerini, ortak kıvanç vs. oluşturmaya çalışan bir çeşit milliyetçiliğe sahip. Bu sınırlar dahilinde yaşayanlara belli haklar ve görevler veriyor. Onlar da kendilerini bazı şeylerle görevli hissedip bazı şeylere hakları olduğunu düşünüyorlar. Kadınlar, eşcinseller, transseksüeller, yaşlılar, çocuklar, sakatlar, korkaklar gibi, erkeklik tanımından dışlanmış herkese de ’sınır ötesi düşman’ gibi yaklaşıyor, şiddet ve ayrımcılık uyguluyorlar.”

Erkekliğe ihanet edersen
Ancak erkek şiddetinin hedefinde yalnızca kadınlar ve “erkeklik tanımından dışlananlar” yok. Ahıska, “Toplumsal cinsiyet kimliği ‘erkek’ kabul edilen ve öyle muamele görenler de müthiş bir baskı altında” diyor.

“Nasıl vatana ihanet kavramı varsa erkekliğe ihanet kavramı da var. Nasıl ki vatandaşlık görevini yerine getirmeyenlere kötü gözle bakılıyorsa, erkekliği o gün için tanımlayan sınırları aşanlar da baskı ve şiddet görüyorlar. Hastane raporlarında şiddete uğrayan kadınlarla erkekler sayısal olarak neredeyse eşit; şiddetin faillerinin ise neredeyse tamamı erkek.”

Şiddetin önlenmesi için eşitlik ve ayrımcılık
Ahıska’ya göre, erkek şiddetinin önlenmesi için iki kilit kavram “eşitlik” ve “ayrımcılık”.

“Eşitlik kavramını gündelik hayatta, ikili ilişkilerde, farklılıkların karşı karşıya geldiği her durumda yeniden tesis etmeye çalışmak gerekiyor. Bu aynı zamanda ayrımcılığa karşı bir refleks oluşturmak demek. Değişik ırklara, siyasi görüşlere, dini inançlara, etnisitelere, toplumsal cinsiyet kimliklerine ve değişik cinsel yönelimlere uygulanan ayrımcılığa karşı çıkmak önemli. Ve bu sadece erkeklerin sorunu da değil. Bakıldığında diğer toplumsal cinsiyet gruplarının da tıpkı sömürülenin sömürgeciye benzeme eğilimiyle ayrımcılık ve ötekileştirme kültürüne sahip çıktığını görebiliyoruz.” (B/EÖ)

Erkekler Erkekliklerinden Utanıyor!

"Üç yıl önce, sayısını bilemediğim kadar çok erkeğin tecavüzüne maruz bırakıldım. Aralarında öğretmenler, milli eğitim müfettişleri, kamu görevlileri vardı. Her şey profesyonelce düzenlenmişti. Herkesin rolü, konumu, sırası belliydi. Önemli bir ritüeli yerine getiriyormuşçasına hareket ediyorlardı..."


Çoğunlukla dile getirilemeyen bu sözleri, yaşadığı tarifsiz travmanın ardından bir kadın dile getirdiğinde, erkek olarak davranması ve bu rolün hakkını vermesi beklenen bizler, bir kez daha utandık. Tecavüzcünün yanında yer alan devlete inat, "Başıma gelenler ilk değildi ve sesimi çıkarmasaydım son da olmazdı" diyerek yargıya başvurduğunda umutlandık. Ama yargının da "erkek" olduğunu, tecavüzcüler tutuklanmadan, yargılanmadan -dolayısıyla
ödüllendirilerek- salıverilince bir kez daha hatırladık. Bin kez tiksindik, bin kez kahrolduk.


Adalet Bakanlığı'na yapılan başvurular sonucu bu kez, "dayanışmacı" erkeklerden ikisi Muğla Ağır Ceza Mahkemesi'nde sanık; teşhis edilen sekiz tecavüzcüden geri kalan altısıysa aynı davada tanık! Diliyoruz ki adalet bari bu kez yerini bulsun... Diliyoruz ki yargının vereceği cezalar, erkekler daha fazla kadına hayatı zindan etmeden, bu "erk oyunu"ndan onları vazgeçirsin.


Her halükarda biz, bu minvalde "erkek" olmaktan, bu sıfattan ve onun kökündeki "erk"ten peşinen vazgeçiyoruz. Bir ritüele dönüştürülüp erkek dayanışmasının korkunç bir örneği olarak sergilenen bu vahşeti kınıyoruz. Kendisine biçilen erkeklik rolünün içini doldurabilmek için böylesi eylemleri gerçekleştirenler yüzünden kendi toplumsal cinsiyet kimliğimizden utanıyoruz.
Tecavüz erkeklikse, taciz erkeklikse, eril şiddet erkeklikse, biz erkek değiliz!


Biz Erkek Değiliz İnisiyatifi